Önce
insan kendi için koşar, vücudunu hareket ettirmek, spor yapmak, kendi
sınırlarını keşfetmek... 10 km koşmadan önce benim bildiğim sınırım 6 km'ydi,
hayatımda ilk defa geçen sene 2014 yılının Kasım ayında İstanbul Maratonu'nda
10 km koştuğumda ise bu sınırımı yükseltebileceğimi gördüm. Bundan sonra Antalya
ve Bozcaada'da hiç durmadan 10 km koşabildikten sonra, İstanbul'da koştuğum parkurun
şans eseri olmadığını, gerçekten 10 km koşabildiğimi kendime de kanıtlamış
oldum.
İnsanın
koşarken aldığı keyif ve bir hedefi bitirmenin verdiği haz dışında aslında insanın
onlarca insanla birlikte bir maratonda, bir organizasyonun parçası olarak çok
büyük bir sosyal ortamda, onlarca insanla aynı duyguları paylaşarak, aynı ulvi
amaca hizmet vererek koşması ise kelimelerle anlatılabilecek bir duygu değil
sanırım. Yaşayıp görmek deneyimlemek gerekiyor böyle bir duyguyu. Senin kendi imkânlarınla
(kendi bedeninle, kendi nefesinle, kendi ön çalışmaların ve gayretinle) bir
insana, bir topluluğa, bir organizasyona destek verebiliyor olmandır bu
anlatılamaz duyguyu yaratan.
Neden
koşuyorum, kendim için koşuyorum, kendi sınırlarımı tanımak ve daha ileriye
götürmek için koşuyorum.
Neden
koşuyorum, büyük bir organizasyonun bir parçası olmak ve onlarca insana
ulaşmak, onlarla bağlantı kurmak için koşuyorum.
Ama
aslında neden koşuyorum?
Önceki
nedenlerin hepsini bırakın: Ben insan olduğum için, insanın insana destek
olması, yardımcı olması, insanın insanın yanında olması ve insandan insana
sadece iyi niyet, sevgi, dostluk ve kardeşlik aktarılması gerektiğini
düşündüğüm için koşuyorum.
Ben
barış için koşuyorum, ben aşkla koşuyorum. . .