Güne mükemmel
bir başlayış: Yoga
Uzun zamandır
kaslarımın farkında değilmişim, bu şekilde hareketsiz nasıl yaşıyor muşum?
İlk sinyaller
uzun zamandır çektiğim sırt ve boyun ağrılarından geldi.
Sonrasında
malum tutulup kalmalar, 2 gün işe gitmeyerek evde boyunluklu istirahat ve
akabinde elektrik akımlarının sırttaki bazı noktalara verilerek yapılan fizik
terapiler....
Bu kadar mı
sanayileştik, bu kadar mı kendimizden, benliğimizden, doğallığımızdan,
gerçekliğimizden uzaklaştık? Kaslarımız güçsüz olduğu için, onların güçlenip
çalışması için dışarıdan elektrik akımlarına mahkûm olmak?
Bir şeylerin
kesinlikle yanlış olduğunun farkındayım.
Bir şeyler
değişmeli.
Derken, bu
sanayileşmiş, robotikleşmiş toplumda robot misali yaşayan bizlerin nasıl özüne
inebileceğini düşünmeye başladım, yani doğallık ve kendi bedenini hissederek
özgürce yaşamak nasıl mümkün olabilir ve bunu günlük masa
başı çalıştığımız robotik hayatlarımıza nasıl katabiliriz?
Yıllar önce,
ODTÜ'de okuduğum dönemlerde çok sevdiğim 2 arkadaşım (akıllarına yüreklerine
sağlık, çok seviyorum onları) ve canım kardeşimle (inanılmaz bir yaratıcılık,
hümanistlik, hayat dolu, kıpır kıpır bıcır bıcır bir insan) beraber gitmiştik
Özbek ya da Tatar ama kesinlikle kökeninde Rusça olan ancak Türkçeyi de çok
sevimli konuşan minyon ufak tefek, vücudunda gram yağ olmayan, yani vücudu
sadece esnek ve güçlü kaslardan oluşan o tatlı kızın YOGA dersine. "Popo
sık" derdi kendi tatlı aksanıyla, yani bütün hareketleri yaparken poponuzu
sıkın ki kaslarınız güçlensin anlamında, hiç unutamıyorum bu kelimeleri
söylediği aksanını:)
Üniversite 3.
sınıfta olabilirim, kardeşim de 1. sınıftaydı sanırım. O zamanlar yoganın
sadece meditasyon demek olduğunu zanneden bizler için günlerce sızlayan karın
bacak kaslarıyla yepyeni bir yolculuğa çıktığımızın farkında bile değildik.
Yoga hocamız, matta yere yatmış, ellerimizi yukarı aşağı doğru yavaş yavaşa
açıp kapayıp bir yandan da yavaş yavaş nefes alıp nefes verirken (nefesi
vermek, nefes almanın yaklaşık 2 katı sürede olacak) ağaçlardan bahsederdi.
Yemyeşil kırlarda olduğumuzu, rüzgarda salınan ağaç dallarının sesini
duymamızı, gözlerimiz kapalı onları hissetmemizi isterdi. O zamanlar bana
anlamsız gelen, (ne de olsa analitik kafa yapısı olan mühendislerdik, ağaç
dallarının seslerini dinlemeye ne zamanımız vardı, ne de buna ihtiyacımız) ama
aslında stresi azaltmaya ve nefesimizi düzenleyip rahatlamamızı sağlayan bu
yöntemleri arar olduğumuzu fark ettim, ilk yoga yapışımdan on yıllar sonra.
Böyle başladı
işte benim yoga maceram, tekrardan, rahatlamak, omzuma binen yükleri azaltmak,
ruhani dünyaya adım atmak, vücudumu dinlemek, onu eğitmek, bize verilenlere,
elimizdeki şükretmek ve her şeyi güzelleştirmek.
İnternette çok
güzel bir video buldum, çok içten, çok rahat, açıklayıcı ve öğretici, 30 günde
Yoga (30 Days of Yoga). 30 gün boyunca her gün yoga yaparak, ilk günlerde yavaş
yavaş, kendini ve sınırlarını keşfederek, kendini çok zorlamadan, sonraki
günlerde artık o çok bilinen yoga hareketlerini bir profesyonel gibi yapacak
seviyeye ulaşarak her gün kendini geliştirerek. Güneşe selam, kedi, inek,
köpek, savaşçı hareketlerini ilk 3 derste yapmış oluyorsunuz bile. Güne bu
şekilde hem egzersizlerini yapmış hem de dingin bir şekilde başlamak gibisi
yok.
30 günlük yoga
serisi için aşağıdaki youtube linkine tıklayabilirsiniz.
Bu cumartesi
çok güzel bir gündü.
Yarım saatlik
nefis bir yoga seansı sonrasında hazırlamış olduğum enfes kahvaltı: Bir parça
esmer ekmek üzerine sürülmüş avokado üzerine poşe yumurta, ceviz parçaları
eşliğinde.
|
Poşe Yumurta - Avokado, ceviz, chia tohumu, çörek otu ile birlikte
@healthy_zeep
|